Kim Bu “İŞÇİ” ?

İş sözcüğü, 732-735 yıllarına dayanan ve bilinen en eski yazılı Türk kaynağı olan Orhun yazıtlarında dahi kullanılmış Türkçe bir sözcüktür.[1] İşçi sözcüğü de bu kökten türetilmiştir. Günlük hayatta herkesin sıkça kullandığı bir kavram olan “işçi”nin hukuki temelleri ile hukuk sistemimiz içerisindeki “işçi” kavramı bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.


Türkiye Cumhuriyetinin başından itibaren çalışma hayatının yasal düzenlemeler aracılığıyla biçimlendirilmesi fikri benimsenmiştir. Hatta Cumhuriyetin ilanından önce 1923 yılında toplanan ve yeni devletin iktisadi vizyonunun belirlendiği İzmir İktisat Kongresinde çalışma hayatına ilişkin çeşitli kararlar da alınmıştır. Daha sonra bu doğrultuda yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir.
Özellikle 1924 Anayasasından sonra çalışma hayatının belirli unsurlarını düzenleyen kanunlar yürürlüğe konulmuş olsa da çalışma ilişkilerine toplu bir düzenleme getiren, 08.06.1936 tarihinde kabul edilen ve 15.06.1937 tarihinde yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Kanunu[2] olmuştur. Bu Kanunun 1 inci maddesi işçiyi, “bir iş akdi dolayısiyle, başka bir şahsın işyerinde bedenen veyahut bedenen ve fikren çalışan kimse” olarak tanımlamıştır.


15.06.1936 tarihli Resmi Gazete
3008 sayılı Kanun bir işverene bağlı olarak çalışanları bedenen ve fikren çalışanlar olarak ikiye ayırmış, fikren çalışması bedenen çalışmasına üstün sayılanları ise Borçlar Kanunu kapsamında bırakmıştır (Çelik; 2003,10).
II. Dünya Savaşının sona ermesinden sonra Türkiye Cumhuriyetinin demokrasi dünyasında yerini alma çabalarına girmesi, serbestçe örgütlenme alanında ilk yasal adımları atılması, 1947 yılında 5018 sayılı ilk Sendikalar Kanununun kabul edilmesi, Çalışma Bakanlığı, İşçi Sigortalar Kurumu, resmî iş bulma gibi resmî teşkilâtların oluşturulması Uluslararası Çalışma Örgütü ile yakın ilişkiler içine girilmesi, 1950 yılında iş yasasında önemli değişiklikler yapılarak, özel iş mahkemelerini kurması gibi sonuçlar doğurmuştur.[3]
Özellikle 1961 Anayasasının kabulü ile başlayan sosyal devlet ilkesi ve ilk kez sağlanan sosyal haklar, müdahaleci bir anlayışın ürünü olan 3008 sayılı İş Kanununun yerini alacak yeni bir yasayı gerekli kılmıştır. 1967 yılında 931 sayılı İş Kanunu bu değişimin eseri olarak değerlendirilebilir. Ancak 931 sayılı İş Kanunu Anayasa Mahkemesi tarafından şekil yönünden iptal edildikten sonra 1971 yılında birtakım değişikliklerle 1475 sayılı İş Kanunu hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur (Çelik; 2003,12).
1475 sayılı İş Kanunu ise işçiyi “bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişi” olarak tanımlamıştır. 1475 sayılı Kanun, 3008 sayılı Kanundan farklı olarak “ücret” unsuru işçi tanımına eklemlenmiştir.
Gelişen teknoloji ve haberleşme imkanları ile değişen iş ilişkileri içerisinde, otuz yıldan fazla bir süre yürürlükte kalan 1475 sayılı İş Kanunu, yapılan çeşitli değişikliklere karşın, bu değişime yeterince ayak uyduramadığı gibi zaman içerisinde içerdiği bazı hükümler uygulamada önemini tümüyle yitirmiştir. Kanunun yapı taşı olan işçi-işyeri kavramları dahi 1475 sayılı Kanun tarafından mevcut haliyle kapsanamaz hale gelmiştir. İşçinin işyerinde işverene bağımlı olarak bir ücret karşılığında çalışan kişi olduğu biçimindeki tanım, artık tüm çalışanları ifade etmemektedir.
Çalışma hayatını etkileyen teknolojik ve haberleşme imkânlarının gelişmesi ile değişen ekonomik ve sosyal dönüşümlerin yanı sıra Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) çalışmaları ve bu çerçevede kabul edilen belge ve sözleşmeler ile Avrupa Birliği normlarına uyum sağlama saiki 1475 sayılı İş Kanununun rijit yapısının esnek hale getirilmesi zorunluluğunu doğurmuştur. Böyle bir atmosfer içerisinde 4857 sayılı İş Kanunu, 22.05.2003 tarihinde kabul edilerek 10.06.2003 tarihinde yayımlanıp aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.
4857 sayılı İş Kanununun 2 inci maddesinde işçi “bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi” olarak tanımlanmıştır. 1475 sayılı Kanunundan farklı olarak 4857 sayılı Kanunda işçi tanımı yapılırken, 05.05.1983 tarihinde kabul edilen 2821 sayılı Sendikalar Kanunun[4] 2 nci maddesi ile uyumlu bir şekilde, iş sözleşmesine dayanarak çalışma yeterli görülmüş, iş sözleşmesinin unsurları olan “herhangi bir işte” ve “ücret karşılığı çalışmak” ibarelerine yer verilmemiştir. İşçi tanımında işgücünün “gerçek kişi” olma özelliği ile “iş sözleşmesi” vurgulanmıştır. 4857 sayılı Kanunun 8 inci maddesi ise “İş Sözleşmesi”ni tanımlamaktadır. Buna göre “iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” Bu tanımdan hareketle iş akdinin unsurları şunlardır: 1. İş görme, 2. Ücret, 3. Bağımlılık.
Kanunun lafzından hareketle, işçi sıfatının kazanılabilmesi için gerçek kişinin serbest iradesi ile kabul ettiği bir sözleşme ilişkisinin varlığının esas olduğu söylenebilir.  Bu nedenle tarafların serbest iradeleri yerine kamu hukukuna ilişkin yükümlülüklere dayanan çalışmalarda iş akdinden ve dolayısıyla işçi niteliğinin varlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır (Süzek; 2012,129-130).


İşçiler
Kaynak: http://www.malibilgi.net/
Çırakların ve stajyerlerin ayrıksı bir durumu söz konusudur. Doktrinde bazı yazarlar bu grubu “İşçi Benzeri Kişiler” başlığı altında değerlendirmektedirler (bkz. Süzek; 2012,134). 4857 sayılı Kanunun Gerekçesinde de belirtildiği üzere, Avrupa Birliği müktesebatında işçi esas itibarıyla iş sözleşmesine göre bağımlı çalışanlar olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte doğrudan bir iş görme borcuna dayanmayan, amacı "eğitim" olup işyeri ortamında ilişki kuran çırakların ve staj yapan öğrencilerin de bazı noktalarda "işçi" kavramına dahil edildiği ve işçilere uygulanan şartlardan yararlandırıldıkları görüldüğünden, 77 nci maddede çırak ve stajyerler de iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinden yararlanacak kimseler arasına alınmışlardır. Ancak bu noktada 20.06.2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37 nci maddesi ile 4857 sayılı Kanunun iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin maddelerin yürürlükten kaldırıldığı da dikkatten kaçmamalıdır.
Bu noktada üzerinde önemle durulması gereken bir husus da 4857 sayılı İş Kanununun 4 üncü maddesinde sayılan istisnalar arasında yer alanların kanunun kapsamı dışında bırakıldıklarıdır. Buna göre aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde 4857 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz:
  • Deniz ve hava taşıma işlerinde,
  • 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde,
  • Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
  • Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
  • Ev hizmetlerinde,
  • Çıraklar hakkında
  • Sporcular hakkında,
  • Rehabilite edilenler hakkında,
  • 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde.
1475 sayılı Kanun ile karşılaştırıldığında 4857 sayılı Kanun kapsamı biraz daha genişletildiği görülecektir. 1475 sayılı Kanun kapsamında bulunmayan, 50’den fazla işçi çalıştırılan tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerleri veya işletmeler ile Yardım Sevenler Derneği merkez ve taşra atölyelerinde çalışanlar ve kapıcılar 4857 sayılı Kanun kapsamına alınmıştır (Binbir-Altındağ; 2004,35).
Türkiye’de Sosyal Güvenlik Kurumu 2013 Ocak ayı istatistiklerine göre işçi olarak değerlendirilebilecek yaklaşık 12 milyon kişinin, iyimser tahminle de yaklaşık % 30 oranında kayıtdışı çalışanın bulunduğu dikkate alındığında, işçi sıfatına haiz olanların hukuki tanımı, kapsamı, genel olarak çalışma hayatı içerisinde bulundukları konumun etraflıca değerlendirilmesi çalışma hayatının düzeni açısından büyük önem arz etmektedir.




[1] Sözlerin Soyağacı. Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü. http://www.nisanyansozluk.com (Erişim Tarihi 21.05.2013).
[2] 3008 sayılı İş Kanunu. http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/3330.pdf (Erişim Tarihi: 21.05.2013)
[3] 4857 sayılı İş Kanunu Genel Gerekçesi. http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss73m.htm (Erişim Tarihi:21.05.2013)
[4] 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 81 inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.

Kaynaklar : 
  • Binbir, S. ve C. Altındağ (2004). 4857 sayılı İş Kanunu ve İlgili Mevzuat. Yaklaşım Yayıncılık, Ankara.
  • Çelik, Nuri (2003). İş Hukuku Dersleri. Beta Basın Yayın, İstanbul.
  • Süzek, Sarper (2012). İş Hukuku: Genel Esaslar- Bireysel İş Hukuku. Beta Basın Yayın, İstanbul.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal Politika Nedir? (2)

Hizmet Akdine Tabi Çalışanların Sigortalılığı (Eski SSK, Yeni 4/1-a)

Kendi Adına ve Hesabına Bağımsız Çalışanların Sigortalılığı (Eski Bağ-Kur, Yeni 4/1-b)